MÜZİĞE VERİLEN 35 YILLIK EMEK VE SAYGI

Ömür Gidel’i 2001 yılında tanıdım. O’nunla tanıştığım günden beri müziğe bakışım o kadar çok değişti ki anlatamam, bunu kelimelerle ifade edemem. Ömür Gidel müzik yolunda önümü açan ve benim için bir anahtar gibi her kapıyı açan birisi oldu. Adeta bir baba, bir ağabey gibi her zaman yanımda oldu. Benim gibi birçok gencin de aynı duyguları hissettiğini sanıyorum... O’nun, Barış Manço araştırmamda karşılıksız yardımlarını asla unutamam. Ömür Gidel bir okuldur. Eğer o okulda okuduysanız çok şanslısınız, çünkü doğru yoldasınız…
Ömür ağabey kaç yılında nerde doğdun ve müziğe nasıl başladın?
1956 yılında İzmir'de doğdum. Müziğe 7 yaşında kemanla başladım. Dedem Klasik Türk Müziği çalıyormuş. O da keman sanatçısıymış. Babam Ankara Konservatuarı Çello bölümüne devam etmiş. Amcam ressamdı ve piyano çalıyordu. Halam da piyano çalıyordu. Yani müziğe olan ilgim aileden geliyor. Ben daha küçükken sevmişim caz müziğini. Hatta annem anlatırdı bebekken ağladığımda sadece caz çaldığında susuyormuşum. Babam sinemacı olduğu için bütün filmleri izlerdim. O yıllarda Amerikan filmlerinde caz çalardı. Yani cazı da küçükken sevdim.
Müzik yaşamın daha sonra nasıl ilerledi?
Ortaokulda davul çalmaya başladım. Daha sonra klavye ve piyanoya geçtim. Karşıyaka Koleji’nde okul grubunda çalıyordum. Okulumuz 150 kişiydi ve 5 tane müzik grubu vardı. Bu arada rock patlamıştı, bende bir merak başladı Rock kültürüne karşı. Pink Floyd, Emerson Lake and Palmer, Rick Wakeman gibi isimlere hayranlığım başladı. Bu arada içimde hala caz tutkusu vardı. Caz sevgim yüzünden rock çalan arkadaşlarım beni dışladılar.
İlk profesyonelleşmen kaç yılında oldu?
1972 yılında Karşıyaka Koleji’ndeki grubumuz “Grup Gerilim” ile otellerde commercial music yapmaya başladık. 1972-1976 yılları arasında piyasada çalıştım. Bu arada müzik tutkusu yüzünden okulu bıraktım. Hayatımı devam ettirmek için pavyonlarda, tavernalarda çalıştım.
Büyük hayallerim var o sıralarda, rock dünyası çok ilgimi çekiyor. Ailemle müzik konusunda karşı karşıya geldim.
Sanırım bu sırada araya askerlik girdi...
Evet 1976 yılında Mardin'e askere gittim. Mardin 22. Seyyar Jandarma Tugayı. Askerde alto saksofon çalmayı öğrendim. Askerliğim sırasında Ankara'da gece klüplerinde çaldım. Daha sonra Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Orkestrası’nda Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e piyano çaldım. 1977 yılında askerden döndüm. Askerden döndükten 3 gün sonra “Grup Gelenek” adlı grupla çalmaya başladım. Efes Oteli’nde çalmaya başladık. 1978 yılının sonunda hayatımda bir dönüm noktası oldu. Başıma devlet kuşu kondu diyebiliriz. Biz Efes Oteli’nde çalarken Barış Manço-Kurtalan Ekspres o sırada Karaca Oteli’nde kalıyor. Barış Manço beni dinliyor ve beğeniyor. O sıralarda Kurtalan Ekspres'in klavyecisi Kılıç Danışman. Ben de Barış Manço’nun klavyelerini sattığını duymuştum. Ben Barış ağabeyin klavyelerini aldım ve kısa bir süre Grup Gelenek'le çaldım. Sonra da Kurtalan Ekspres’e girmiş oldum. Artık Kurtalan Ekspres'te çift klavye olarak çalıyorduk, Kılıç Danışman'la. Türkiye'de Batılı anlamda yapılan pop ve rock müzikte bu bir ilktir. Türkiye'de ilk defa biz çift klavye sahneye çıktık 1978 yılında. Ben gruba girdiğimde “Yeni Bir Gün” albümünün kayıtları devam ediyordu. “Sarı Çizmeli Mehmet Ağa” ve “Aynalı Kemer”de klavye çaldım.1979 yılında Grup Gelenek'le de zaman zaman çaldım.Tabii ben Barış Manço-Kurtalan Ekspres'e girdiğimde İzmir'de bu hareket belirli bir etki yarattı. Sonuçta Barış Manço o yıllarda zirvedeydi.
Barış Manço-Kurtalan Ekspres deyince aklıma her zaman Kurtalan Ekspres elemanlarından dinlediğim bir hikaye geliyor. Derler ki eğer bir Ömür Gidel miti (çok eski zamanlarda yaşamış olan ulusların inandıkları tanrıların, kahramanların, perilerin, sürreel canlıların hayat ve maceralarından bahseden hikayelerdir) varsa o konserden sonra olmuştur. Meşhur 1979 Almanya turnesi. Nedir o konserin hikayesi?
O güzel bir konserdi. Sahne kurulurken biz aletlere dokunmadık bile. Tonmaister gelmiş bütün ses düzenini kurmuş çok iyi bir şekilde. Kılıç o konsere gelmemişti, tek klavyeydim. Çok severek çaldım o konserde, güzel de çaldım sanırım epey ses getirdi. Berlin’de oldu konser. Fehiman Uğurdemir'de vardı o konserde.
1970'lerin sonları ve 1980'li yıllarda neler oldu müzik hayatında?
1979 yılını bitirirken İzmir'de “Watt 71” adlı gruba girdim. Kadro şöyleydi; Raci Pişmişoğlu-bas gitar, Dede-davul, Eray Önelçin-klavye ve ben yine klavye çalıyordum. Çift klavyeydik. İyi bir gruptu. 1980 askeri darbesinden sonra eve kapandık. Raci'yle çok çalıştık ve bir grup kurduk; Combo Band.Grupta ben klavye çalıyordum, Raci Pişmişoğlu-bas gitar, Ersun Çavuşoğlu-gitar, Ali İfer-davul ve Hacı Murat Özbey-perküsyon çalıyordu. Bodruma gittik Combo’yla ama hüsrana uğradık. Sıkıyönetim olduğu için ancak akşamları 2 saat çalabiliyorduk. İzmir'de sonbaharda Amerikan Kulüp’e başladık. 1981 yılında Ertan Kayıtken'le Liman'ın karşısında caz kulübü işlettik. Aynı yıl bir klüpte caz çalmaya başladık; klavyede ben, davulda Nevzat Gençkurt, saksofonda Birol Soyurgal, bas gitarda Kürşad And vardı. 1982 yılında USG (Ulusal Sanat Gösterileri) turneleri, Şan Tiyatrosu konserleri, Avrupa turnesine çıktık Barış Manço’yla. 1983 yılında Raci Pişmişoğlu, ben, Ersun Çavuşoğlu, Dede bir grup kurduk. 1983 yılında İzmir Caz Beşlisi’ni kurdum. İzmir Caz Beşlisi 1989 yılına kadar devam etti. Bu arada 1984 yılında Necdet Karar'ın Trio’sunda başladım. Piyano ve perküsyon çalıyordum. Yaz aylarında ise Ajda Pekkan ile “Büyük Kabare”ye başladım. MFÖ, 5 yıl önce 10 yıl sonra, Metin Akpınar-Zeki Alasya böyle eğlenceli bir kadroyduk. Çok güzel bir yıldı. Bu arada Ajda Pekkan'a maddi manevi çok teşekkür ediyorum.
1985 yılında yine Kurtalan Ekspres' girdim ve bir yıl kadar devam ettim. Şan Tiyatrosu’nda çok güzel konserler verdik. 1986 yılında Kurtalan Ekspres’ten ayrıldım. 1986 yılında Necdet Karar'la Çeşme Turban'da çaldım. Turban'da caz klübü açtık. Dışarıdan ünlü cazcıları getiriyorduk. 1986 yılında kendi stüdyomu açtım. Bu arada İzmir Caz Beşlisi devam ediyordu. 1987 yılında Türkiye'nin ilk pop-jazz albümünü yaptım. Hülya Tunçağ o albümü radyo programında yayınladı.1988 yılında İzmir Caz Beşlisi olarak, Ümit Tunçağ ve Hülya Tunçağ ile birlikte TRT'de eğitici caz programları yaptık.1988 yılında eşim Dilaram Gidel’le evlendim.16 yaşında bir oğlum var; Emir Gidel. Onu yetiştiriyorum şimdi, piyano çalıyor ve Özel İzmir Amerikan Lisesi’nde öğrenim görüyor.
Yahama Müzik Okulu’nda da yöneticilik yaptın bildiğim kadarıyla.
1990 yılında Yamaha Müzik Okulları İzmir Direktörü oldum. Aynı zamanda müzik direktörüydüm. Japonlar ve Fransızlar ile birlikte çalıştık. 12 şehirde okul açtık. 1993 yılından sonra genel koordinatör oldum. Bu arada Yamaha Band ve Yamaha Junior Band i kurdum. Yamaha Band'de ben-klavye, Raci Pişmişoğlu-bas gitar, Birol Soyurgal-saksofon, Ergun Sesligil-saksofon, Yalçın Kızılateş-davul, Barlas Kızılöz-perküsyon, Tuğrul Gülenç-gitar çalıyordu. Yamaha Band i modernleştirmeye çalıştıysak da olmadı, çok emek verdik olmadı. Müzisyenliğin kadersizliği bu. Lüzumsuz olarak görüldü, yük olarak görüldü. Yamaha Band 1995 yılına kadar devam etti. Yamaha'dan ayrılınca stüdyoya döndüm. 1990 yılında Altın Güvercin finaline kaldım ve Barış Manço Özel Ödülü’nü aldım. 1995 yılında da Altın Anten finaline kaldım. Büyük orkestra şefliği ve aranjörlüğüm vardı. 1996 yılında Tual grubuyla prodüksiyon yaptık ilk albümlerini birlikte yaptık.1997 yılında Protam’ın genel koordinatörü ve müzik direktörü oldum ve büyük orkestrasını kurdum. 16 kişilik bir orkestraydı. Aynı yıl müzik emekçileri ödülünü aldım. 1998-2001 yılları arasında stüdyomdaydım prodüksiyon şirketi kurdum GMP adıyla. O dönem kaydettiğim bütün bantları imha ettim, kimsenin bende hakkı kalmasın diye. 2001 yılından bu yana ise genç gruplar yetiştiriyorum. Bu arada 1999 yılında yeniden Kurtalan Ekspres’e girdim.
İzmir Caz Beşlisi’nden biraz bahsedelim. İzmir Caz Beşlisi kimlerden oluşuyordu?
Ben-klavye, Raci Pişmişoğlu-bas gitar, Bülent Taşpınarlı-saksofon, Yalçın Kızılateş-davul şeklindeydi. Zaman zaman Ersin Son-davul, Doğan Işık-perküsyon, Hacı Murat Özbey-perküsyon bize eşlik ediyorlardı. Ben İzmir Caz Beşlisi’ni kurduktan 8 ay sonra İstanbul’da bize benzer bir grup kuruldu. Bir bakıma örnek olduk.
1978-1986 yılları arasında Barış Manço-Kurtalan Ekspres'te çaldın. Barış Manço müziğini nasıl değerlendiriyorsun?
Barış ağabeyin müziği renkli bir müzikti, basit olmasına rağmen etkiliydi. Çok popülerdik o yıllarda. Nereye gitsek dolduruyorduk. Aslında ben gruba büyük bir hevesle girdim. “Dışı seni yakar içi beni” gibi bir durum var. Günde 20 saat neler yapılabilir diye düşünüyordum. Ama zaman geçtikçe işin tadı kaçtı ve zaman kısaydı. Ağacın dalları gibi ellerim kollarım kesildi. Bir laf vardır; “Zarfa bakma mazrufa bak.” İşte öyle bir durum vardı. Yıldız futbolcuya pas atmazlar bazen, sonra o futbolcu takımdan kesilir benimki de öyle oldu işte. Ama yine de eğlenceli yıllar geçirdim Kurtalan Ekspres’le. Celal Güven, Caner Bora ve Ahmet Güvenç’in gruba çok emekleri geçti. Özellikle “Yeni Bir Gün” albümü bence çok güzel albüm. “Aynalı Kemer” beni duygulandıran bir şarkı. “Gesi Bağları”, Kılıç Danışman sayesinde güzel oldu. “Ne Ola?Yar Ola” güzel bir şarkı. Barış Manço rock görüntüsünde olan birisiydi ama sözler Türk kültürüyle alakalı ve Ayşe teyze de aldı o albümleri Salih öğretmen de aldı. Bu arada Cem Karaca'nın da iyi dönemleri vardı. 1999 yılında Barış Manço öldükten sonra tekrar Kurtalan Ekspres’e girdim ama hiç bir şey istediğim gibi olmadı. Ahmet Güvenç ve Kurtalan Ekspres’le vedalaştım. Ajda Pekkan’la çaldığım dönemde o müziği de sevdim. İtalyan şarkıları vardı. O yıllarda beni ilgilendiriyordu o müzikler.
O yıllarda Barış Manço-Kurtalan Ekspres'le rock yapıyordunuz. Şimdiki gruplarla karşılaştırdığında nasıl bir tablo geliyor gözünüzün önüne?
Barış ağabey hayatta olsaydı çok iş yapardı. Şimdiki gruplarından üzerinden silindir gibi geçerdik.
Türkiye'de 1970'li ve 1980'li yılların grupları neden bitti sence?
Grupla prodüksiyon yapmak para gerektirir. Bir aranjör ise her şeyi kurtarır. Tamamen parasal sıkıntılardan dolayı bitti gruplar. Orkestra müzisyenleri o yıllarda bizim yaptığımız müzikle dalga geçerlerdi. Ancak bu isimler Barış ağabey öldükten sonra anma gecelerinde sahneye çıktılar. Kimileri de ölmeden önce Barış Manço albümlerine aranjörlük yaptılar. Garo Mafyan ve Fatih Erkoç da bunlardan iki tanesi.
Şimdiki müzik gruplarında bir tane sound var, hepsi onun peşinden gidiyorlar. Bunun nedeni nedir?
Demek Batı'da bir fix var onu yakalamaya çalışıyorlar. Bunu tutturmaya çalışıyorlar.
Türkiye'de caz müziği geç yayıldı. Bunun sebebini nelere bağlıyorsun?
Bunu bir kar topu olarak düşünürsen büyük kar topu pop müzikti, küçük kar topu ise caz müziğiydi. Gittikçe kar topu büyüdü. Pop müziği şu anda büyük bir kar topu, caz müziği ise kötü bir yerde değil ama pop müziğe göre daha az var tabii. Prodüktörler eskiden caz müziğine para yatırmaya çekiniyorlardı. Şimdi daha iyi durumda.
Genel olarak baktığında müzik hayatında güzel günler mi fazla kötü günler mi?
Ajda Pekkan, Barış Manço, Raci Pişmişoğlu ile güzel günler geçirdim. Combo Band’le güzel günler geçirdik. Ama genel olarak baktığında eziyet zevkten öne geçti müzik hayatımda mutlu anlar küçüktür. İhtilal döneminde 1980 yılında Barış Manço ile birlikte çalışıyoruz, sabah turne otobüsüne bineceğiz tutuklanıyoruz. Bunları yaşadık biz.
Son yıllarda Klasik Türk Müziği ve Geleneksel Türk Müziği besteleri yeniden yorumlanıyor. Bunun sakıncası var mı?
Arajmanlar vardı eskiden, üzerlerine Türkçe sözler yazılan yabancı kaynaklı şarkılardı bunlar. Düzgün melodi ve düzgün ritmler vardı bu şarkılarda. Ama dediğin diğer türler bence fazla ellenmemeli. Bu besteler çalınırken kaptırma olmamalı.
Yurtiçinde ve yurtdışında beğendiğin müzisyenler kimler?
Erol Pekcan, Tuna Ötenel, Özdemir Erdoğan, Aydın Esen ve Kudsi Erguner’i beğenirim. Yurtdışında John Coltrane, Miles Davis, Herbie Hancock, Chick Corea ve Wheather Report’u severim.Ayrıca şunu da belirteyim ben geleneksel caza öyle katı iplerle bağlı değilim.
35 yıl içinde birçok tuşlu çalgı kullandığını biliyoruz. Bunları sayar mısın?
Farfisa organ, Yamaha YC 20, Yamaha SY 77, Yamaha SY 85, Yamaha DX 7, Yamaha DX 9, Yamaha DX 11, Hohner D6 clavinet, Korg 700 s, Korg polysix, Korg poly 800, Korg M 1, Korg Trinity, Korg wavestation, Solina Arp Strings, Omni 2, Roland SH 3 A, Minimoog, micromoog, Krumar, Fender Rhodes Piano, Hammond B 3, Juno 106, Jupiter 8 Roland, Oberheim Matrix 6, Proteus.
Teknoloji müziğe fazlasıyla girdi bu aralar. Bunun sakıncaları nelerdir?
Teknoloji ve iletişim artık ayağa düştü, silah kötü adamın eline geçerse o adam haydut olur. Bu arada Bill Gates’i sevmiyorum çünkü teknolojinin bu duruma gelmesinin sebebi birazda O’dur.
Peki bugün neler yapıyorsun?
Müzik araştırmaları yapıyorum ama projeden korkuyorum. Çünkü ne müzisyenlere ne de ortama güvenim yok. Kenara çekildim izliyorum. İzmir Caz Derneği'nin yönetim kurulundayım. Ege Life dergisinde müzik yazıları yazıyorum. Proje sözü basitleşti, uyduruğun adı proje oldu. Uydur uydur proje olsun. Bir şey tasarlıyorum, albüm yapmak istiyorum. Olanı biteni izliyorum ortalık kötü, “ben yaptım olducularla” dolu sanatçı mükemmeli göremiyorsa onun aklından şüphe duyarım. Bu ortamın düzelip düzelmeyeceğini bilemem ama şu anda durumlar kötü.
Ömür Gidel ne dinler peki?
Fusion ve elektronik müzik dinliyorum ve seviyorum. Standart cazın yeri ayrı tabii. Kaliteli pop ve rock müzik de dinlerim. Klasik Türk Müziği, Türk Halk Müziği, arabesk de dinlerim.
Son söz olarak ne söylemek istersin Ömür ağabey?
Ben Türkiye Cumhuriyetini seven Atatürkçü bir insanım. Aynı zamanda milliyetçiyim. Maalesef Atatürk’ün sanatçılarla ilgili lafları söyleniyor fakat kimse çocuğunu sanatçı yapmak istemiyor. Gençlere de birkaç lafım var; her şeyden önce hoşgörülü ve alçakgönüllü olsunlar, kültürlerini arttırsınlar. Daha neyin ne olduğunu anlamadan eleştirmesinler, birileri bir şey yapıyorsa takdir etmeyi öğrensinler.
İçten cevapların için teşekkür ederim Ömür ağabey.
Ben sana ve Ege Life dergisine teşekkür ederim.

Ömür Gidel’i anlatmak çok zor. Sizlere elimden geldiği kadarıyla Ömür Gidel’i anlatmaya çalıştım. O’nun müziğe verdiği emekler İzmir’de hala takdirle anılır. Bence Ömür Gidel Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli müzisyenlerden biri olmasının yanında iyi bir aile babası ve iyi bir öğretici. Ömür Gidel’den bir şeyler öğrenmek bence her genç müzisyen için büyük bir tecrübedir. Artık O’nun gibi idealist insanlar az kaldı. Her zaman gençlere yardımcı oldu, destek verdi. Her zaman bizimle birlikte olman dileğiyle.

Not:Ömür Gidel'in çaldığı fakat adının yazılmadığı şarkılar
Sarı Çizmeli Mehmet Ağa,Aynalı Kemer,Eğri Büğrü,Hal Hal,Ali Yazar Veli Bozar,Arkadaşım Eşşek

Ege Life dergisinden alınmıştır. Sayfadaki son 2 resmi Aykut Uslutekin çekmiştir.

Kaan Çağlayangöl